SICAK PARA SOĞUK KRİZ
Serdar Akca 03.02.2008
 
SICAK PARA SOĞUK KRİZ
Kapitalizmin üç evre geçirdiğinden bahsedilir. Bunlar Sınaî Kapitalizm, Ticari Kapitalizm ve Finans Kapitalizmi olarak ifade edilir. Bugün bu evrelerden üçüncüsü yani Finans Kapitalizmi dönemin zirvesinin doruklarına tırmanmış bulunmaktadır. Zira tüm dünyada uluslar arası para ticareti mal ticaretinin yaklaşık 50 kat fazlasına ulaşmıştır.

İşte bu uluslar arası para ticaretinin patronları finans kapitalinde merkezidir. Bu patronlar veya temsilcileri geçtiğimiz günlerde Davos’ta bir araya gelerek Amerika’da başlayıp tüm dünyaya yayılan ekonomik krizin kendilerini nasıl etkileyeceğini konuştular.

Davos toplantıları ilk kez 1971 yılında organize edilmeye başlanmış ve o günden bu yana organizatörlüğünü Alman asıllı bir profesör yapa gelmiştir. Başlangıçta Avrupalı iş adamlarına Amerikan kapitalizmini öğretme gayesini taşıyan bir fikir kulübü olarak karşımıza çıkan bu organizasyon daha sonra kapitalizmin patronlarının uluslar arası para ticaretinde karşılaşabilecekleri riskleri ortadan kaldırmak ve girdikleri ülkelerde paralarını güvence altında tutabilmeyi sağlayacak yapıyı oluşturmada kullanılan bir paravan organizasyona dönüşmüş bulunmaktadır.

Bir anlamda bu toplantılara her yıl değişik ülkelerin yöneticilerinin davet edilmesi uluslararası para ticaretinin o ülkeye yoğunlaşacağını da gösteren bir ipucu sayılmaktadır.

En basit ifade ile bu patronlar para satmaktadır. Bu açıdan bakıldığında bu patronların pazarı paraya ihtiyacı olan ülkelerden oluşmaktadır. Onlara göre küreselleşme paralarını tüm dünya üzerinde güven altında serbestçe satıp zahmetsiz faiz gelirleriyle servetlerine servet katmaktır.

Bu patronların paralarına en bilinen yaygın ifade ile sıcak para denilmektedir. Bu para, getirisi yüksek ülkelere ani giriş ve çıkışlar yapar. Bu giriş ve çıkışların adı bazen fon, bazen Hedge Fonds bazen de portföy yatırımları gibi isimler alsa da 152’den fazla farklı isim altında karşımıza çıkar.

Bu paranın en önemli beslenme kaynaklarından biriside spekülasyonlardır. Bu acıdan finans piyasalarındaki krizlerin altından çoğu zaman bu spekülasyonlar çıkmaktadır. Bu tüm dünya için böyle olduğu gibi ülkemiz içinde böyledir.

Mesela 1996 yılında patlak veren Asya krizinde G.Kore, Endonezya, Filipinler, Malezya ve Tayland’a 93 milyar dolarlık sıcak para girişi dikkati çekmektedir.1997’de ise 12 milyar dolarlık sermaye çıkışı kaydedilmektedir. Bu durum adı geçen ülkelerde giriş ve çıkış toplamı olarak 105 milyar dolarlık bir sıcak para hareketi oluşturmuştur. Bu miktar söz konusu ülkelerin toplam yurt içi üretimlerinin % 11’ine denk gelmektedir.

Bu ülkelerden Tayland’a yaşananları incelerseniz karşınıza temel sebep olarak yüksek faiz vererek yabancı sermaye çekme politikası çıkacaktır. Bu politika 1996–1997 yıllarında Tayland’da portföy yatırımlarını %150 arttırmıştır. Bunun % 100’ünü yabancı yatırımcıların sıcak paraları oluştururken geri kalanını ise reel sektörde para kazanmanın zorluklarından yılarak finansal piyasalara yönelen yerli yatırımcılar oluşturmuştur. Finansal piyasalara hızlı para girişi önce ülkenin değerli kıymetlerinin fiyatlarını artırmış, ulusal paralarının aşırı değerlenmesine sebep olmuş ve yıllık büyüme hızını % 12’lere kadar yükseltmiştir. Ancak bu arada ülkenin ihracatı hızla düşerken ithalatı da hızla artmış ve reel sektörde üretim durma noktasına gelmiştir. Daha sonra ise spekülatif hareketlerle çalınan kriz düdüğüyle birlikte ülkenin milli parası baht %15 devüle olmuş,1997’de %2,4, 1998’de ise %11 küçülme meydana gelmiştir. Bu süreçte değerleri hızla düşen yerli büyük şirketler küresel patronların avucuna düşmekten de kurtulamamıştır. Ardından ise kurtarıcı olarak IMF sahneye çıkmış ve uyguladığı politikalarla krizi daha da derinleştirmiştir. Ülkenin göstergelerinin tekrar yerine oturtulabilmesi ise ancak IMF’nin ülkeden kovulmasıyla mümkün olabilmiştir.

Bu süreç Asya krizinden etkilenen ülkelerin hemen hepsinde benzer olayların yaşanmasına sebep olmuştur. Mesela Endonezya’da ülkenin sigara şirketinin değeri 6 milyar dolardan 200 milyon dolara düşmüş ve bu ucuz haliyle küresel patronlara yem olmuştur. Kriz sonucunda bölge ülkelerinin borsadaki sermaye kaybı ise yaklaşık 200 milyar doları bulmuştur.

Ülkemizde son dönemde yaşanan krizlerin altında da sıcak para hareketlerinin olduğu bir gerçektir.1984’den sonra takip eden 10 yılda ülkeye 32 milyar dolarlık bir sıcak para girişi olmuştur. Bu paranın 11 milyar doları Türkiye Merkez Bankası’nın borçlanması ve ödemeler dengesinin finansmanı dışındaki girişlerden oluşmaktadır. İşte Nisan 1994 finansal krizi bu 11 milyar dolarlık spekülasyonla patlamıştır. Bu süreçte dolar 19 Ocakta 15,000 lira iken 5 Nisan tedbir paketiyle birlikte 42,000 lirayı görmüş, daha sonra ise 34,000 lirada dengeye oturmuştur.

1996 yılında patlak veren Asya krizinin ülkemizi de olumsuz etkileyeceğini düşünen uluslararası para tüccarlarının Ekim 1997 yılından itibaren 4 yıl içinde 565,3 milyon dolar çıkardıklarını görüyoruz. Bu o gün için mali piyasalarımızı çok olumsuz etkilemese de sıcak paranın karakterinin anlaşılması açısından önem arz etmektedir.

1998 yılında Rusya’da meydana gelen ekonomik krizde de ülkemizden 10,5 milyar dolarlık sıcak paranın kaçtığını görüyoruz. Bu bir yandan mali sektörü küçültürken kamu borçlanma ihtiyacını yükseltmiş diğer yandan da faizlerin yükselmesi sonucunu doğurmuştur.

22 Kasım 2000 ve 21 Şubat 2001 krizlerinde de kısa süreli sermaye hareketlerinin ve yabancı sermaye çıkışının etkisi karşımıza çıkmaktadır.22 Kasım krizinde Aralık ayına kadar çıkış 7 milyar doları bulmuştur.21 Şubat krizinde ise ülkemizden çıkan sıcak para miktarı yaklaşık 7,5 milyar dolarlık bir hacme ulaşmıştır. Bu durum dövize olan aşırı talebi tetiklemiş borsayı çökertirken gecelik faizleri % 7500’ler gibi astronomik rakamlara yükseltmiştir.

Son dönemde Davos toplantılarında ülkemize gösterilen aşırı ilginin önemli sebeplerinden bir tanesi de sıcak para yatırımcıları için önemli bir pazar haline gelmiş olmamızdan kaynaklanmaktadır. Sadece dış ticaret açığımız yıllık 60 milyar dolar, cari işlemler açığımız ise 40 milyar dolar mertebesini aşmış bulunmaktadır. Türkiye’nin borçlanma ihtiyacından kaynaklanan yapı ise ülkenin sıcak paraya olan bağımlılığını kronik hale getirmiştir. Bu sebeple Türkiye bu bağımlılığını sıcak para girişini cazip hale getirebilmek için yabancı sermayeden alınan yüzde 15’lik stopajı sıfıra indirmek gibi tedbirlerle aşmaya çalışmaktadır.

Türkiye’nin 2001 krizinden çok k
ısa bir süre sonra Uluslararası para tüccarları için yeniden cazip bir pazar haline gelmesiyle 2002 yılında ülkedeki sıcak para tutarı 6,6 milyar dolar iken bu rakam 2007 yılında 107 milyar doların üzerine çıkmış bulunmaktadır. Bunun karşılığında ise merkez bankasında sadece 72 milyar dolar döviz rezervi bulunmaktadır. Bu açıdan Merkez Bankası başkanı’nın krize karşı tedbiri elden bırakmayın şeklindeki açıklamaları da önem arz etmektedir.

Şimdi 2001 Şubat krizinde 7,5 milyar dolarlık bir kaçış sebebiyle yaşadıklarımızı yeniden düşünelim. Bugün ülkemizdeki sıcak para miktarının o güne oranla çok daha yüksek olması olası bir panik ortamında daha büyük bir çıkışla karşı karşıya kalacağımız anlamına gelmektedir. Özellikle ABD’de başlayan panik havası bunun tetikleyicisi olabilir. Zira sıcak paraya bağımlı yaşayan ülkelerin kaçınılmaz soğuk krizlere hazır olması gerekmektedir.

Serdar Akca 03.02.2008