TAYLAND GEZİ NOTLARI
Serdar Akca  17.12.2007
 
Bir önceki yazımda Çin ile ilgili izlenimlerimi aktarmıştım. Bu yazımda ise birkaç gün önce döndüğüm ve son 2 yıldır ondan fazla seyahat yaptığım Tayland ile ilgili bazı izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak bu izlenimlere zaman zaman Çin’de eksik bıraktığım bazı noktaları da ekleyeceğim.

Tayland Krallıkla yönetiliyor. Şu anda tahta bulunan kral 1946’dan bu yana aralıksız 62 yıldır tahtta. Ülkeye ayak basar basmaz kralın 80. yaş gününü kutlayan afiş ve tabelalar sizi karşılıyor. Sonra bu tabelaları ülkenin her yerinde görebileceğinizi anlıyorsunuz. Zira Bangkok’ta şöyle kısa bir tur attığınızda kralın resimlerini tüm meydan ve caddelerde, yüksek bina ve resmi dairelerin tümünde bolca görüyorsunuz.

Halk kralı bir tanrı gibi görüyor. Ne de olsa taptıkları Buda da bir insan. Yani bu mantıkta bir insanın tanrı olarak görülmesinden daha doğal bir şey olamaz herhalde. Halkın krala karşı aşırı sevgisinin temel sebebi de bu olsa gerek. Bu günlerde yaşına bağlı sağlık problemleri yaşayan ve kısa bir süre önce hastanede yatarak bir by pass ameliyatı geçiren kralın hastane çıkışında ülke adeta bayram yerine dönmüştü. Öyle ki krala olan sevgi renklere bile yansımış. Sokaktaki insanların birçoğu sarı ve pembe renkli tişörtler giyiyorlar. Merak edip bunun sebebini sorduğunuzda bu renklerin kralın en çok sevdiği renkler olduğu ifade ediliyor.

9.Rama olarak ta isimlendirilen Tayland Kralı Bhumibol Adulyadej aynı zamanda bir rekorunda sahibi. Şu anda görevi başında olup dünyanın en uzun süre iktidarda kalmayı başarabilen kral olma unvanı onun elinde. Ayrıca Tayland’da en uzun süre tahta oturan kralda o.

Bütün bu halk sevgisi yeterli olmamış ki bir de kralı koruma yasaları var. Bu yasalar oldukça caydırıcı ağır hükümler içeriyor. Mesela yakın bir zaman önce Kralın resimlerini sprey boya kullanarak karalamakla suçlanan Oliver Jufer isimli bir İsviçre vatandaşı 75 yıla kadar hapis talebiyle yargılanarak 10 yıl hapis cezasına çarptırılmış.

Biraz sohbet ettiğinizde ülke kurulduğundan bu yana batılılarca istila edilemediklerini ve batı sömürgesi altına girmediklerini gururla söylüyorlar. Bu özelliğiyle Güneydoğu Asya da bir ayrıcalığa sahip olduklarını vurguluyorlar. Tabii bugün ülkeyi bir baştan bir başa saran batılı şirketleri görmezden gelecek ve bunun modern işgal yöntemlerinden biri olduğunu düşünmeyeceksiniz.

Tayland darbeleriyle de ünlü bir ülke. Tahttaki kral 9.Rama krallığı süresince tam 18 darbe görmüş,16 kez yeni anayasa hazırlanmış ve 21 başbakan değişmiş. Ancak darbeler meşruiyetini Kraldan aldığı zaman başarılı olabilmiş. Yani darbeciler darbeyi krala karşı değil kralın desteğini de alarak hep fiili iktidara karşı yapmışlar. Bu bağlamda son darbe 19 Eylül 2006 tarihinde yani kısa bir zaman önce gerçekleşti. Ancak bu kadar çok darbeye rağmen ülkede her aralık ayının 10’unda demokrasi bayramı adıyla kutlamalar yapıla gelmektedir. Bu kutlamalar darbeden sonra bile aksatılmamış. Bu yılki kutlamaların yapıldığı tarih Bangkok’ta bulunduğumuz tarihle çakıştı. Bizi taşıyan taksi şoförüne tatilin sebebini sorduğumda bugün demokrasi bayramı cevabı tebessümle karışık geldi. Yani halkta darbeyle demokrasinin yan yana olduğu bu ortama ancak tebessüm edilir yaklaşımında.

19 Eylül darbesinin biri darbeyi yapan diğeri darbeye maruz kalan görünür iki aktörü var.

Darbeyi yapan Tayland’ın ilk Müslüman kara kuvvetleri komutanı olan Sondhi Boonyaratglin isimli bir asker. Krala yakınlığı ile biliniyor. Darbe birkaç tutuklamanın dışında kansız ve olaysız bir biçimde gerçekleşmiş ve sıkıyönetim ilan edilerek 1997’de kabul edilen taze anayasa askıya alınmıştı. Darbeden birkaç hafta sonra mecbur olduğum bir iş seyahati için biraz endişeli bir biçimde Bangkok’a gitmiştim. Yolda dolaşan birkaç tank ve askerin dışında darbe olduğuna dair başka bir işarete bile rastlanmamıştım. Her şey olağan bir biçimde işleyişini sürdürüyordu.

Sizin anlayacağınız tereyağından kıl çeker gibi temiz bir darbe yapılmıştı. Batı dünyasından ise cılız birkaç tepki.

Bir Müslüman askerin batının ekonomik çıkarlarının yoğun nüfuz alanı bulduğu bir ülkede darbe yapmasına batı dünyasının neden yüksek sesle tepki göstermediği garibime gitmişti. Bu merakımı giderebilmek için Tayland’a yerleşerek iş kurmuş ve olayların farkında olduğunu düşündüğüm bir Türk’e meseleyi sorduğumda aslında darbenin perde arkasında birinci karar verici olarak Budist birinin olduğu ve Müslüman komutanın sadece perde önündeki isim olduğu cevabını aldım.

Ayrıca olayın detayına indikçe darbenin bir taşla iki kuş vuran bir manevra olduğunu da anlamış oldum.

Müslüman komutanın darbe sonrasında yaptığı açıklamalarda darbeyi kral adına yaptığı yönünde ifadeler yer almıştı. Başlangıçta bunu Tayland’ın krallıktan kaynaklanan yönetim biçimi ve diğer darbelerde de ön plana çıkan meşru zemin bulma girişimi olarak değerlendirmiştim. Ancak gerçekte darbenin arkasındaki ana güçlerden birisinin de kral olduğu görülüyor.

Bildiğiniz gibi Müslüman nüfusun büyük çoğunluğu ülkenin güneyinde yaşıyor ve bu alan idari yönden 4 ayrı bölgeye ayrılmış durumda. Müslümanların en yoğun bulunduğu bölge ise Patani. Oysa geçmişte bu bölgede Patani Krallığı adında bir Müslüman krallığın varlığını biliyoruz. Yani Tayland bölgeyi bu krallıktan işgal ederek ele geçirmişti. İşgalden sonra bölge 4’e ayrılmış ve sadece birine Patani adı verilmiş. İşte bu işgalden bugün geriye krallıklarını Tayland’ın elinden geriye almaya çalışan ve mücadelelerini silahla sürdüren Müslüman gruplar kalmış. Tabii bu mücadelelerin artmasında Tayland krallığının bölgede Müslümanlara yönelik yaptığı zulümler de önemli rol oynamış. İşte bu gruplar ile Kraliyet ordusu arasındaki çatışmalar 2004 yılının ocak ayından sonra şiddetlenmiş ve 1400 civarında insan hayatını kaybetmişti.

Bölgedeki bu gelişmeler Tayland Kralı ve Budistleri güneyde ülke sınırları içerisinde yeni bir devlet kurulması ile neticelenebileceği endişesine itmekteydi. Bunu engelleyebilmek için köklü tedbir almalıydılar. Sondhi Boonyaratglin bu tedbirin adı olarak karşımıza çıkıyor. Hem Budist krala bağlı bir komutan hem de Müslüman bir asker. Bu özellik ona Müslümanların direnişinin önüne geçebileceği beklentisiyle önce kara kuvvetleri komutanlığının kapısını açar. Sonrada görünürde darbenin liderliğini.

Sondhi kara kuvvetlerinin başına geçince sorunun çözümüne yönelik önerileri sebebiyle hükümetle karşı karşıya gelmiş. Bu arada hükümetin başında ise Ocak 2001'de iktidara gelmiş bulunan Thaksin Shinawatra bulunmaktadır

Thaksin Shinawatra ülkenin en zengin işadamı iken politikaya atılmış. Ülkenin en büyük cep telefonu operatörleri onun. Özel televizyonları ve internet ağıyla bir medya imparatoru. Eğitimini ABD’de tamamlamış Teksas Houston State Üniversitesi mezunu.

Ancak her şeye rağmen iktidarında ayyuka çıkan aile bireyleri ile ilgili iddialar, adam kayırma, yandaşlarını zengin etme, yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarının önüne geçemez. Ülkede aleyhine büyük kalabalıkların katıldığı mitingler tertip edilir.

Darbe O’nu BM genel kurulu için New York’ta bulunduğu bir sırada yakalar. O genel kurulda konuşma hazırlığı yaparken kullanacağı başbakanlık sıfatı artık darbenin lideri olarak görülen bir askerin elindedir. O ise devrik bir başbakan olarak bu olaylarda vurulan ikinci kuş.

Müslüman generale gelince o şimdi emekli bir asker olarak politikaya atılmış durumda. Darbeden sonra yapılan referandumda Tayland anayasasında yer alan ‘’Tayland Budist bir ülkedir’’ ibaresini anayasadan çıkarması ülkedeki yerli yabancı Müslümanlar tarafından önemseniyor. Zira artık ülke dinsiz bir ülke, yani en azından Budist olarak anılmayacak. Bunun Müslümanlara ne kazandırdığını ise zaman gösterecek.

Thaksin Shinawatra ise hala yurt dışında. Onun iktidara gelişinde en etkili sloganın ne olduğunu duyunca ben şaşırdım. Zannederim sizde şaşıracaksınız. Bizdeki slogan mantığıyla şu şekilde; ‘’Başbakan Shinawatra olsun ülkeyi batıran IMF kovulsun’’.

Evet, O’nu 2001 yılında iktidara taşıyan en önemli seçim vaadi IMF’nin ülkeden kovularak ekonominin yeniden rayına oturtulacağı olmuş.

Hatırlayacağınız üzere Temmuz 1997 yılında Asya da büyük bir ekonomik kriz yaşanmıştı. Bu krizden en çok etkilenen ülkelerin başında Endonezya,G.Kor,Tayland geliyordu. Bu krize kadar Güney Asya ülkelerinin uyguladığı yüksek faiz politikası yüksek kar elde etmek isteyen sıcak para sahiplerini bu ülkelere yönlendirdi. Bu yöneliş ülke içindeki değerli kıymetlerin fiyatlarını da birlikte yükseltti. Yıllık % 8 ila 12 oranındaki büyüme oranı bir mucize olarak ifade edildi. Bu mucizeyi başta IMF olmak üzere küresel düzenin paravan kurumları sahiplendi. Ancak dış ticaret açığının hızla artması, dış borçlanmanın artması ve uygulanan çapası dolara endeksli kur sistemi bu mucizeyi fiyaskoya çevirecek zemini beraberinde getirdi.

Yangını gören spekülatörler krize benzin döktü. Tayland ekonomisi saldırılara dayanamadı ve 2 Temmuz 1997'de Tayland, ulusal parası baht 'ı yüzde 15 oranında devalüe ederek dalgalanmaya bıraktı. Tayland ekonomisi 1997'de yüzde 2,4, 1998'de ise yüzde 11,4 oranında gerileme gösterdi. Ülkenin varlıkları yok pahasına yabancıların eline geçmeye başladı. IMF krizde de kurtarıcı rolü üstlenmeye kalktı ama 2000 yılına kadar uygulattığı politikalarla krizi derinleştirmekten başka bir şey kazandırmadı. Bu sebeple Asya krizi ilgili ülkelerde İMF krizi olarak ta isimlendirilmektedir.

İşte bu acı bedelin Tayland halkında derin yaralar bıraktığını gören Thaksin Shinawatra siyaset sahnesine IMF’yi bırakıp kendi milli ekonomisini kuracağı iddiasıyla atıldı ve büyük bir zaferle seçimlerden çıktı. Uyguladığı ekonomik politikalarda IMF’ye yer vermedi. Dış ticarette fazla vermek ve sıcak para çıkışında yedek akçe vazifesi görecek döviz rezervlerini yüksek tutmak gibi yeni politikalar kısa sürede etkisini gösterdi. Kriz esnasında IMF’den alınan 12 milyar dolarlık borç planlanandan 2 yıl önce ödendi. İşte Shinawatra son ödemenin yapıldığı günde 2003'te bu müjdeyi Tayland bayrağı önünde ‘’Tayland'ın IMF'den Kurtuluş günü’’ilan ederek açıklayan başbakanı olma özelliğini de taşıyan kişidir. Bu başarı ona daha sonra yapılan seçimde 500 sandalyelik meclisin 399 sandalyesini alarak kazandırmıştı.

Ülkenin en büyük şehri ve başkenti Bangkok. Yaklaşık 15 milyon nüfusu barındırıyor. Trafik ise çekilir gibi değil. Trafikte en fazla göze çarpan araç ise motosikletten bozma 3 tekerli tuk tuklar. Aşırı gürültüsü ve hava kirliliğine katkısını ayrıca vurgulamak gerekir. Şehrin en ana arterlerine köprülü hava metroları yapılmış. Taşıma için kullanışlı olan bu hava metrosu şehir estetiğini katletmiş durumda. Şehrin ortasında boydan boya geçen Chau Praya nehri yer alıyor. Nehir hem yük hem de insan taşımada kullanılıyor. Turistler için ise bizdeki boğaz turu gibi seyirlik Bangkok turları için kullanılıyor. Ancak nehrin iki yakasında gördüğünüz manzara tam bir tezat teşkil ediyor. Gerçi aynı tezat yoğun bir biçimde tüm şehirde de var olan bir olgu. Gökdelenlerin yanında baraka gibi evler ve bu evlerde yaşayan insanlar. Ülkede benzin ve mazot fiyatlarının uygunluğu taksi gibi taşıtları da cazip kılıyor. Taksi ile saatlerce yolculuk yapıyorsunuz ama taksimetrenin göstergesi oldukça komik rakamlar yazıyor. Hatta size taksi ile 2 saat tur önerip Türk parası ile yaklaşık 10 YTL civarında bir para talep edenlere bile rastlıyorsunuz. Zira benzinin litresi 50 mazot ise 30 sent civarında.

Bangkok’un muhteşem gökdelen silueti arasına sıkışmış zor şehir şartlarına rağmen insanları telaştan uzak ve mütebessim görüyorsunuz. Birde yabancı iseniz size karşı olan tebessümün biraz daha fazla arttığını hissedebiliyorsunuz. Ülkede en dikkat çeken nokta sosyal yaşantılar arasındaki uçurum. Bir yanda baraka benzeri evlerde yaşayan ve karın tokluğuyla yaşam sürmeyi büyük bir tevekkülle kabul etmiş görülen insanlar, diğer tarafta İstanbul’da bile ancak son zamanlarda yaygınlaşan rezidans olarak isimlendirilen gökdelen konutlarda her türlü lüks ve şatafat içinde yaşayan insanlar. Ortası yok gibi. Zannederim Bangkok’ta bulunan lüks mağaza sayısı ve alışveriş merkezi sayısı İstanbul’dan en az üç katı daha fazladır.

Bangkok’ta şehrin en ana arterleri sabah ve akşamüzerleri seyyar lokantaların işgali altında kalıyor. Bu lokantalar ne kadar hijyenden uzaksalar o kadar çok uygun fiyatlarda bir yemek sunuyor Thailand’lılara. Thailand’lılar evlerde yemek pişirmek yerine bu lokantaları yoğun olarak kullanmayı tercik ediyorlar.

Ülkede dikkatimizi çeken bir başka noktada kadınların çalışma hayatının içinde yoğun olarak yer aldığı. İnşaat şantiyelerinde kafalarında kasklarla çalışan kadın inşaat işçilerinin sayısı bile hiç azımsanmayacak kadar fazla.
Ülke nüfusu yaklaşık 70 milyon civarında ve bunun % 8’i Müslüman. Geri kalan büyük çoğunluk Budist. Bangkok’ta her vakit namazını ayrı bir camide kılabilecek sıklıkta cami bulmak mümkün. Zira sadece Bangkok’ta yaklaşık 200 camiinin var olduğu ifade ediliyor. Ancak camilerin fiziki imkânlarını Budistlerin tapınaklarıyla karşılaştırmak mümkün bile değil. Devletin Müslümanlara pay ayırıp ayırmadığını merak edip sorduğumda aldığım cevap hiçbir şekilde hayır oldu. Müslümanlar özellikle Ramazan ayında her akşam camide toplu iftar açıyor. Önemli dini gün ve bayramlarda da camilerde yemek veriyorlar. Çocukların din eğitimi için de camilerden istifade etmeye çalışıyorlar. Ancak çok fazla başarılı olabileceklerini beklemekte safdillik olur.
Krallık ve ülke yönetimi ülkede yaşayan Müslümanları sistem bütünleşmiş bir yapıda tutmak için her türlü argümanı kullanıyor. Bir vakit namazında tanıştığım Thai bir avukatla yaptığımız sohbetten bu ülkede de aman camilerde siyaset konuşmayın telkin ve baskılarının yoğun bir biçimde var olduğunu anlıyorum. Aynı baskının Budist tapınaklarında olup olmadığını merak etmenize gerek yok, zira orada her şey serbest.

Bu ülkeye ilk gidişimde özellikle yemek konusunda sıkıntı yaşayacağımı düşünüyordum. Bir kaç seyahat sonunda bu sıkıntının gereksiz olduğunu anladım. Zira bugünlerde Türkiye’de yoğun olarak tartışılan helal standardı sertifikası uygulaması bir biçimde bu ülkede uygulanıyor. Marketlere girdiğinizde et dahil bazı gıda ürünlerinin üzerinde helal sertifikası uygulandığını görüyorsunuz. Müslümanlara uygulamanın sağlam olup olmadığını sorduğumda tereddütsüz evet cevabını aldım. Dolayısıyla ambalajların üzerinde bulunan helal mühürlü gıda ürünlerini güvenle alıp kullanma imkânı büyük bir kolaylık olarak karşıma çıktı.

Tayland’da girdiğiniz her iş yerinde bir buda heykeli en başköşeye konulmuş durumda, büyük iş merkezleri ve önemli binaların giriş kapılarının hemen önünde de görkemli birer buda heykeli bulunuyor. Etrafı süslenmiş ve temiz tutulan bu heykellerin önünde ise sunulmuş taze meyve ve çiçekler görüyorsunuz. Sunulan bu ikramlar her gün sabah yenileri ile değiştiriliyor.

Bildiğiniz gibi İslamiyetten önce cahiliye devrinin en önemli özelliği insanların elleriyle yaptıkları putlara tapmalarıydı. Tarih kitapları helvadan putlar yapıp acıkınca bunları yiyen insanların hikâyelerinden bahseder. Yine Hz. İbrahim’e putları neden parçaladığı sorulduğunda boynunda balta bulunan son putu gösterip balta onun boynunda o halde putları da o parçalamıştır dediğinde verilen cevap ne kadar manidardır. Nasıl olurda cansız bir varlık diğerlerini parçalayabilir. Bu manzaralar bugün Budist ülkelerde bütün canlılığıyla her gün görülüyor. Tayland’da bunlardan birisi.

Bir caddeden geçiyoruz. Sağ tarafta bulunan birçok dükkânda çeşitli büyüklükte sarı yaldızlarla boyanmış çok sayıda Buda heykeli görüyoruz. Bu dükkânlar Buda heykeli yapıp satıyorlar anlayacağınız. Dükkânlardan bir tanesinin önüne orta büyüklükte bir kamyonet yanaşmış. Kamyonetle iş yeri arasında yaklaşık on kişinin kan ter içinde orta büyüklükte bir heykeli kamyonete yüklemeye çalıştıkları gözümüze ilişiyor. Yoğun çabaların sonucu sırt üstü bir şekilde heykel kamyonete yüklenebiliyor. Biraz sonra insanların tapınması için büyük bir mekâna dikilecek bu heykel. Bu sahneyi tarihte benzer olayları düşünerek tebessümlerle izlemek düşüyor bize. Aradan birkaç gün geçtikten sonra ise başka bir mekânda eskidiği için çöpe atılan bir başka heykelin resmini fotoğraflıyoruz.

Şimdi düşünün Çin’de sahabe kabirleri var. Peygamberimiz tebliğ için Çine sahabe göndermiş. O günün şarlarında bir yıla yaklaşan seyahatlerden sonra Çin’e ulaşılabilmiş. Daha sonra Hz Osman zamanında Çin imparatoruna elçiler gönderildiğini görülüyoruz. Bu elçilerin ardından İslamı seven imparator Guanzho’da Huşeng Camisi adıyla bir cami yapılmasını istemiş ve cami peygamberimize ithaf edilerek inşa edilmiş. Yıl 651’dir ve bu tarihte İstanbul’da bile henüz hiç camii mevcut değildir.Bugün Çin’de yaklaşık 3000 caminin ve yaklaşık 9 civarında İslam Üniversitesinin mevcut olduğu ifade ediliyor.Siz merak etmeden ben söyleyeyim.Üniversitelerinde başörtüsü serbest.Bununla birlikte 1,3 milyarlık bu dev ülkede Müslümanların sayılarına ilişkin net bir rakam verilemiyor.20 bin ila 100 bin arasında muhtelif rakamlar zikrediliyor.Yani ülkenin geri kalan 1,2 milyarı hala İslam’la tanışmamış.Bu rakam bile tek başına dünya nüfusunun beşte biri demektir.Bugün buna Tayland gibi diğer Asya ülkelerini de eklerseniz Allah’ı tanımaya ihtiyacı olan milyarlarca insan karşınıza çıkar.

Mesafelerin kısaldığı iletişim imkânlarının akılları zorladığı bir dönemde dünya nüfusunun önemli bir bölümü ne yazık ki ya hala ateist ya da puta tapınarak hayatını sürdürüyor. Özellikle gerek Çin ziyaretlerimde ve gerekse Tayland ziyaretlerimde Budist tapınaklarında ve iş yerleri ile sokaklarda karşılaştığım puta tapınma sahneleri bende hep şu soruyu sorma ihtiyacını hissettirdi: İslam geldikten 1400 küsur sene sonra bu yüz yılda İslam tarihinde İslam öncesi dönem kastedilerek cahiliye devri olarak isimlendirilen döneme benzer adetler bütün canlılığı ile varlığını korurken biz Müslümanlar neredeyiz, ne yapıyoruz?Bu insanların üzerimizdeki haklarını nasıl ödeyeceğiz?

Halkın huşu içerisinde kendilerinden geçerek Buda’nın önünde diz çökerek yaptıkları tapınmayı gördükçe içimden hep şu duayı yapmışımdır: Ya rabbi aynı samimiyet ve teslimiyetle bir gün bu kullarını da hidayete kavuşmuş olarak görmeyi bizlere nasip eyle.

Daha yapılacak o kadar çok işimiz var ki yapılanların ne kadar küçük kaldığını bu büyük coğrafyayı gezince daha iyi anlayabiliyorsunuz.

Serdar Akca 17/12/2007

YENİCE İÇİN ÇIKIŞ YOLU-2  03.01.2009
YOLA DOĞRU DEVAM ETMEK 30.07.2008
YENİCE NASIL KURTULUR ?  20.05.2008
BİR ÇIKIŞ YOLU: TIBBİ VE KOZMETİK BİTKİLERİ  10.04.2008
SICAK PARA SOĞUK KRİZ 03.02.2008
PAKİSTAN’DA KAOS KİMİN İŞİNE YARAR? 01.01.2008
TAYLAND GEZİ NOTLARI 17.02.2007
ÇİN İZLENİMLERİM 03.12.2007
GELİN 1915 OLAYLARI KADAR 1918 OLAYLARINI DA KONUŞALIM 24.10.2007
ŞEHİR LOBİCİLİĞİ 22.09.2007
BÖLGE SANAYİİNİN TÜRKİYE LİSTESİNDEKİ YERİ 24.8.2007

KARABÜK-NE YAPILMALI 27.07.2007