GELİN 1915 OLAYLARI KADAR 1918 OLAYLARINI DA KONUŞALIM
Serdar Akca 24.10.2007
 

GELİN 1915 OLAYLARI KADAR 1918 OLAYLARINI DA KONUŞALIM
Azınlıklar yüzyıllar boyu Osmanlı içerisinde güven içerisinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kendi açtıkları okullarda eğitim görmüşler, kiliselerinde hür bir şekilde ibadetlerini yerine getirmişlerdir.

Osmanlı gayr-ı Müslimlere önemli haklar vermiştir. Bunlardan biriside dini liderlerini seçme hakkıdır. Bu lider din işlerine dair tam bir yetkiye sahipti.

Azınlıklar askerlikten bile muaftı. Bu sebeple Osmanlı ahalisi savaşlarda önemli yaralar alırken azınlıklar boş bırakılan ticari sahayı iyi değerlendirmişler ve servet sahibi olmuşlardı.


Bu azınlıklardan önemli bir gurupta Ermenilerdi. Ermeniler Osmanlıya karşı sadakatleri sebebiyle ‘‘teb’a-i sadıka ‘‘olarak isimlendirilmişti. Bu sadakatleri onlara devletin en üst kademelerinin kapılarını bile açmış ve bürokrasinin en üst makamı olan paşalığa kadar yükselmişlerdi.

19.Yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti içerisinde faaliyetlere başlayan misyonerler Ermeni milliyetçiliğini körüklemişlerdir. Bu faaliyetlerin 1877–78 Osmanlı-Rus harbi zamanında daha da artığı görülmektedir. Öyleki yıkıcı faaliyetlerin artması için Ermenilere silah bile sağlanmaktaydı. Bu misyonerlerin karargâh olarak ise Ermeni milletinin büyük bir serbestlik içinde açtıkları kilise ve okulları kullandıkları görülmektedir.

Osmanlı Devletinin 1877–78 Osmanlı-Rus harbinde aldığı yaralar Osmanlı Devleti’ni tarih sahnesinden silebilmek için fırsat kollayan devletleri harekete geçirmiş ‘‘Şark Meselesi’’olarak adlandırılan bu siyasete birde Ermeni meselesi eklenmiştir. Bu bağlamda Ayestafenos ve Berlin Anlaşmalarına ‘‘Ermenilerin durumlarının iyileştirilmesini sağlayacak’’sözde maddeler eklettirilmiştir. Daha sonra da Avrupa’da çıkarılan Fransızca ve İngilizce Ermeni gazetelerinde Osmanlının bu anlaşmaların şartlarına uymadığı yaygaraları kopartıldı. Bu yaygaraların neticesinde Avrupa’da kurulan Ermeni Komitelerine İngilizler kucak açtı ve himayelerine aldı.

Birinci Dünya savaşı batının Osmanlı’yı tarih sahnesinden silmek için bütün gücüyle saldırdığı bir harekâttır. Bu dönemde Rusya Erzincan vilayeti dâhil Doğu Anadolu bölgesini işgal etmişti. Rus ordusu içinde bulunan Ermeni askerler ve çeteler gerek işgal sırasında gerekse Rusya’da gerçekleşen Komünist ihtilalinden sonra işgal edilen topraklardan Rus asker ve subayların çekilmesiyle oluşan otorite boşluğundan yararlanarak bölgede tam manasıyla bir etnik temizliğe girmişlerdir. Bu otorite boşluğu öyle bir boşluktu ki işgal gücünün çekilmesiyle arazi tamamıyla Ermeni çetelerinin ve Rus ordusuyla geri dönmeyen Ermeni asıllı askerlerin elinde kalmıştı. Bunların 1917–18 yıllarında Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgesinde Trabzon, Erzincan, Bayburt, Mamahatun, Tazegül, Kars, Erzurum, Aşkale civarında tam manasıyla etnik temizlik olarak isimlendirilebilecek zulümleri ise bir insanlık dramıdır.

Konuyu merak edenlere döneme ait resmi belge ve mezalimi kanıtlayan resimlere dayalı olarak hazırlanmış 1919 yılında ikinci baskısı yapılan ve Mayıs 2006’da Emin Kutluğ tarafından Osmanlıcadan günümüz Türkçesine ‘‘Ermeni Katliamı’’ ismiyle çevrilmiş bu katliamların düzenli ve planlı olarak yapıldığını anlatan ‘‘Müslüman Halka Yapılan Mezalim Hakkında Belgelere Dayanan Bilgiler’’ isimli eseri incelemelerini öneririm.

Özellikle eserde yer alan resimler 1918 olaylarında bölgedeki halka yapılan zulümlerin vahşiliğini ispat etmeye yetiyor da artıyor bile. Bu eserle tahrip edilen türbe ve mezarlardan yakılan ve yıkılan şehir kasaba ve köyler ile resmi binalara; tecavüz edilen gencecik kızlardan genç yaşlı çocuk demeden bazen tek bazen toplu olarak bazen kafaları kopartılarak ya da ezilerek bazen gözleri oyularak bazen de beyinleri akıtılarak vahşice katledilen ahalinin durumuna vakıf olacaksınız.

Bugün Ermeni meselesi üzerine fırtınalar kopartanlar maalesef bu 1918 olaylarına ilişkin tek kelam etmiyorlar ya da yazmıyorlar. Gerek gündemdeki 1915 olaylarında gerekse sonrasında devam eden süreçte ciddi kayıplar vermiş bir milletiz. Bu gün birçok meselede perde gerisinde duranların o gün de perde gerisinde olan çevreler olduğu görülecektir. Ne acı ki yüz yıllarca Osmanlı hâkimiyeti altında yaşamış hatta Türklerin Anadolu’ya ilk girişlerinden itibaren Türk hâkimiyeti altında bulunmayı bir talih saymış Ermeni milleti asırlar sonra siyasi bir tercihte bulunmuştur. Rusların, Fransızların ve İngilizlerin tahrikleriyle Osmanlı’ya karşı bayrak açmışlar ve ihanet içerisine düşmüşlerdir. Yanlış zamanda yanlış tercih ve iki milletin arasını açan sürecin başlangıcı.

1915 olayları diye zikredilen Ermeni tehciri bir soy kırım değildi. Savaş ortamında alınmış bir idari ve askeri karardı. Fiilen ortaya çıkan isyanlar ve düşmanla işbirliğine karşı alınan kaçınılmaz bir tedbir hamlesi idi.
Sarıkamış cephesinde uğradığımız hazin yenilgi ile boşalan alanlarda ilerleyen Rus ordusun mihmandarı bile silahlı Ermeni komitaları idi. Ermeniler kitleler halinde Rus ordusuna katılmışlardı. Osmanlı dört bir cephede mücadele ederken içine düşülen durumu zafiyet olarak gören Ermeni çeteleri Anadolu’nun birçok yöresinde silahlanarak örgütlenmişler ve düşman ile işbirliği yapmakta idiler. Bu Osmanlı devletine karşı fiilen bir savaştı.1915 yılı nisan ayında Rus ordusu ve onlarla işbirliği halindeki Ermeni taburlarının Van’ı kuşatmasıyla 27 Mayıs 1915 tarihinde Sevk ve İskân Kanunu” adıyla tehcir gündeme geldi. Bu kanunla Ermeniler savaş bitinceye kadar Suriye ve Irak topraklarına zorunlu göçe tabi tutulacaklardı.
Eğer tehcir kararı alınmasa idi Türk ordusu belirli belirsiz iç saldırılara muhatap olmaya devam edecekti. Şüphesiz bu Türk halkı ile Ermeni halkı arasında da önemli sorunlar oluşturacaktı. Ayrıca sadece bölgede değil Anadolu’nun muhtelif yerlerinde de Ermenilerin taşkınlık ve saldırı haberleri geliyordu. Masum ile suçluyu ayırt etmenin imkânsız hale geldiği bir ortamda hem suçsuzu korumak hem de ordunuzun güvenliğini sağlayabilmek için bir tedbir gerekliydi. İşte tehcir bu tedbirin bir sonucu doğdu.
Ermeni ahalinin taşındığı şartlar ve güzergâhlar şöyleydi böyleydi denilebilir. İyi ama aynı güzergâh Türk askerinin de sevk güzergâhıydı. Aynı şartlara Türk askeride muhataptı. Aynı güzergâhtan aynı şartlarla göçe tabi tutulan Rusların işgal ettiği alanlardan on binlerce Türk ahalide bu göç kervanlarının içinde idi. Açlık, kıtlık ve sefalet sadece Ermenileri etkilemedi ki. Zorunlu göçe tabi tutulan Türk ahali ve refakat eden Türk askeri de aynı şartlarla mücadele etmekteydi.

Osmanlı Bakanlar Kurulu 30 Mayıs 1915 tarihli kararıyla Ermenilerin canlarının ve mallarının korunmasını, göçmen ödeneğinden geçimlerini sağlayabilmeleri için yardım yapılmasını, ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmasını, hükümet tarafından evler yapılmasını, alet ve teçhizat temin edilmesini, yiyecek ve diğer ihtiyaçlarının sağlanmasını, sağlık durumlarının her gün doktorlar tarafından kontrol edilmesini, hasta, kadın ve çocukların trenle gönderilmesini temin etmek amacıyla emirler yayınlamıştır.

Ayrıca göçmenlerin geride kalan mallarının devlet tarafından koruma altına alınmasına ilişkin yasalar çıkartılmış, göç yollarında kafilelere saldırılan eşkıyalar yakalanıp idam ile yargılanmıştır.

Bütün bu ve benzeri karar ve uygulamalara bakarak tehcirin Ermeni milletine zulüm yapmak amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürmek mümkün mü?

Ancak 1918 olaylarına bakarsanız Ermenilerin Müslüman halka yaptıklarına rahatlıkla zulüm diyebilirsiniz.

Serdar Akca 24.10.2007